6 Eylül 2011 Salı

SİVRİSİNEKLERDEKİ EMME VE DEPOLAMA MEKANİZMASI

DÜNYANIN EN KÜÇÜK EMME ve DEPOLAMA SİSTEMİNİ SİZCE HANGİ HAYVANDA?

Kan emerek beslenen "sivrisinekLER" çok özel bir pompalama mekanizması kullanırlar: Başının içi, tümüyle kaslarla kaplı boşluklar şeklinde dizayn edilen sivrisinekler bu kasları kasıp gevşeterek bu boruda 1-2 atm lik bir basınç oluştururlar ve bu fark ile saniyede 5metre hızla kanı çekerler.
Bu yüksek akış hızına rağmen sivrisineğin ne borusunda ne de başka herhangi bir dokusunda tahribat ve çatlama olmaz. Çünkü kanın geçiş yaptığı tüm dokular kanın bu hızı ve basıncına dayanabilecek yapıdadır. "sivrisinekler" vücutlarının altı katı kan emerler; bu 15 dakikada 300 mikrolitre kan demektir. Bu bir insanın aynı süre içinde 200 kilo su içmesine denktir. Peki sineğin aşırı kan emmesi sonucu patlayarak ölmesinin engelleyen nedir? Tüm kan emicilerde, ne zaman kan emmeyi durduracaklarını söyleyen, sinir sistemine bağlı gerginlik algılayıcıları içerirler.
Sivrisineğin emme ve depolama sistemi ince detayları olan teknik bir bütündür. Sitemdeki bir tek hata canlının hayatına mal olabilir. Bu nedenle sivrisineğin, evrim teorisinin iddia ettiği gibi bir dizi tesadüf sonucu aşama aşama gerçekleşmesi imkansızdır.
http://www.ataklaremlak.com/ çerkezköy satılık arsa

Arıların ikinci mesleği "Gardiyanlık"

GARDİYAN ARILAR

Arıların bal yapmak dışında görevleride varmış meğer.ikinci meslekleri diyebileceğimiz bu işleri ise Gardiyanlık.Evet yanlış duymadınız gardiyanlık.Arılar ballarını çalmaya çalışan böcekleri öldürmeye çalışırlar.Eğer bunu başaramazlarsa düşmanı hapseder ve ölüme terkederler.Sizlere de gapip gelebilir ama bu gerçek.Popüler bilim dergisi Nature'un internet sitesinde yayınlanan bir haber, balarılarının organize sosyal hayatlarına yeni bir boyut kazandırdı. Güney Afrika balarısını inceleyen bilim adamları arıların kovanlarını ve bal stoklarını asalaklardan korumak için böyle bir çözümle donatıldıklarını ortaya çıkardılar.
Almanya'nın Martin Luther Üniversitesi'nden Peter Neumann ve meslektaşları 57 gün boyunca Güney Afrika'da yaşayan bal arılarını incelediler. ve Gördükleri karşısında hayretler içerisinde kaldılar. Arılar kovanlarına tecavüz edip, ballarını çalan kovan asalağı bir tür böceği (Aethina tumida) yakalayıp hapsediyorlardı. Uyguladıkları hapsetme politikası sayesinde asalakların kovana zarar vermesini başarılı bir şekilde önlemiş oluyorlar. Tecavüzle birlikte tam bir takım çalışması sergileyen bal arıları, asalak böceklerin önce etrafını kuşatıyor, onları kovanın bir köşesine sıkıştırdıktan sonra, etraflarını hemen donan ağaç sütüyle çeviriyorlar. Bir süre sonra hapsedilen böcekler açlıktan ölüyorlar.
Arıların hırsızları hapsetmekten başka daha etkili bir savunmaları bulunmuyor. Neumann bunun nedenini şöyle açıklıyor: "bu kovan asalağı böcekler birer tank gibiler, kalın zırhları onları arıların öldürücü iğnelerine karşı koruyor". İşte bu nedenle arılar için düşmanlarını hapsetmek tek akıllı çözüm olarak kalıyor.
Eğer asalak böceklerin sayısı fazla ise, hapiste bir mahkum ayaklanması kaçınılmaz oluyor. Ancak gardiyan arılar kısa süreli de olsa bu kontrol sayesinde vakit kazanmış oluyorlar. Kraliçe arıyı "bir an önce kovanı terk etmemiz gerek" diye uyaran gardiyanlar, arı larvalarının güvenli nakline fırsat tanımış oluyorlar.
Arıların kovanlarını, ballarını ve larvalarını korumak için böyle akıllı bir çözümü kendi başlarına geliştirmiş oldukları tabii ki iddia edilemez. Şüphesiz bal üretmeyi ve o kusursuz petekleri sonsuz akıl ve güç sahibi Allah'tan gelen ilham ile yapabilen balarıları, düşmanla mücadelede de aynı Sonsuz Bilgi Kaynağı'ndan ilham almaktadırlar. İğnelerinin etkisiz kaldığı böyle zor bir durumda soylarının tükenmesi kaçınılmaz bir sondur, ama Yüce Allah'ın ilhamı ile hareket eden arılar uyguladıkları bu akıllı çözümle bu sorunu da çözmüş oluyorlar.

Akreplerdeki Müthiş Bilgisayar Ağı

AKREPLERDEKİ BİLGİSAYAR AĞI

Çölde yaşayan kum akreplerinin gözleri neredeyse hiç görmez. Buna rağmen her bir ayağının ucunda bulunan ve "milimetrenin milyonda birinden daha küçük titreşimlere" sebep olan hareketleri bile tespit eden algılayıcıları sayesinde avlarını kovalayabilir ya da düşmanlarından kaçabilirler.
Kelebek konması gibi, akrebin yakınındaki en ufak bir hareket kumda titreşim dalgası oluşturur. Her iki dalganın yayılma hızları birbirinden farklıdır. Akrep bu iki dalganın kendisine ulaşma süreleri arasındaki farktan Ava olan mesafesini tesbit eder. Avdan yayılan düşük hızlı dalganın, akrebin ava en yakın algılayıcısı ile en uzaktaki algılayıcısına ulaşmasından da avın hangi tarafta olduğu tam olarak belirlenir. Hatta bu son iki sinyal akrebin tam bir hesaplama yapabilmesi için biraz geciktirilir. Ancak bu geciktirme süresi bile göz açıp kapama süresinden bile kısadır. Nitekim iki sinyal arasındaki fark saniyenin beş yüzde biri kadar ise akrep saldırı için bir an bile beklemez.

Yüzgeçleri üzerinde yürüyebilen balık !

YÜZGEÇLERİ ÜZERİNDE YÜRÜYEBİLEN BALIK
Kırmızı dudaklı yarasa balığı dünyadaki canlılar içerisinde dört yüzgecinin üzerinde yürüyebilen tek balıktır. Yürümek için tasarlanmış yüzgeçleri, garip görünümlü burnu ve büyük kırmızı dudakları ile balığın son derece ilginç bir fiziksel görünümü vardır.
Yarasa balıklarının kumun üzerinde bir insanın yürümesi gibi dolaşabilmelerine olanak sağlayan organları göğüs yüzgeçleridir. Bu yüzgeçlerini kullanarak yarasa balıkları okyanus zemininde rahatça ayakta durabilir ve yüzgeç uçlarının üzerinde yürürler. Fener balıklarında olduğu gibi yarasa balıklarının da burunlarının altında, diğer balıkları kandırmak için olta olarak kullandıkları küçük deri parçaları vardır. Yarasa balıkları etçil hayvanlardır. Bu oltayı kullanarak diğer balıkları, yengeçleri, kurtçukları ve deniz taraklarını yerler.

Denizaltıların ilham kaynağı "NAUTİLUS"

Evet yanlış duymadınız denizaltıların yapımına ilham kaynağı olan bir deniz canlısı ismide "Nautilus" bu omurgasız deniz canlısı suyun 4000 metre derinliğine kadar inebilmektedir ve bunun için özel bir yöntem kullanmaktadır.bir deniz altı iste bu yöntemle en fazla 400 metre derine dalabilmektedir.Bu muhteşem canlının kullandığı yöntem ise kısaca şöyle.Nautilus vücudundaki 19 santimetre çapındaki salyangoz kabuğu biçimindeki spiral organında 28 tane "dalış hücresi" denilen yapılardan vardır.Nautilus vücudundaki özel bir biyokimyasal yolla çok özel bir gaz üretir ve bu gaz dolaşım sistemi ile hücrelere aktarılarak hücrelerden suyun atılması sağlanır.bu sayede Nautilus avlanırken veya düşmanlarından kaçarken bu şekilde derine inebilir veya yüzeye çıkabilir.işte bu yöntem denizaltıların icadında ilham kaynağı olmuştur.

Şüphesiz Nautilusun bu şekilde gaz üretecek bir kimyasal tepkimeyi bilmesi, bu tepkimeyi gerçekleştirecek yapıyı hazırlaması ya da üzerindeki tonlarca yüke dayanacak bir kabuki tasarımı yapabilmesi asla mümkün değildir. Böylesine üstün bir tasarım ancak her şeyi örnek almaksızın kusursuzca yaratan Allah'ın eseridir.

Istakozların inanılmaz yön bulma kabiliyeti

ISTAKOZ'UN İNANILMAZ YÖN BULMA KABİLİYETİ
Göç eden hayvanlar, bilim adamlarını her zaman şaşkınlık içinde bırakmıştır. Monark kelebekleri, kuşlar ve somon balıkları gibi bazı canlılar uzun  süren yolculuklarında gittikleri yolları hiç şaşırmadan hedeflerine ulaşabilmektedirler. Şimdi bu canlılara birtanesi daha eklendi; üstelik bu defaki cok daha  şaşırtıcı.
Karayipler civarında bulunan Panulirus argus türüne ait dikenli ıstakozlar ile yapılan bir araştırma, bu canlıların  yön tayininin yanı sıra , yer tayini de yapabildiklerini gösterdi. Araştırmaya göre dikenli ıstakozlar, hiç yaşamadıkları bir ortama bırakılsalar dahi yönlerini hatta 'yerlerini' hiç şaşırmadan bulabiliyorlar.
Karayipler civarında yaşayan dikenli ıstakozlar genellikle Atlantik Okyanusu'nun batı kısmında Brezilya ile Bermuda arasında bulunuyorlar. Bazıları göçmen ama çoğu yaşamlarını mercan kayalıklarının arasında geçiriyor.
Araştırma nasıl gerçekleştirildi?
Kuzey Carolina Üniversitesi araştırmacıları Larry C. Boles ve Kenneth J. Lohmann, ıstakozların yön bulma yeteneğini araştırmak için bir deney düzenlediler. Karayip açıklarında yakalanan ıstakozlar daha sonra tekneyle yakalandıkları yerden 12-37 km uzağa götürüldü. Yolculuk sırasında ıstakozların hiçbirşey görmemesi için çok dikkatli davranıldı: Kısmen deniz suyuyla doldurulmuş haznelerde tutuldular, haznelerin etrafı kapatıldı ve test alanına dolambaçlı bir rota izlenerek götürüldüler. Çevreyi algılamaları engellenen ıstakozlar bazı şaşırtmacalara da tabi tutuldu. Örneğin hazneler sağa sola sallanacak şekilde iplere asıldı. Istakozların, dünyanın doğal manyetik alanını bir pusula gibi kullanmalarının önüne geçebilmek için güçlü mıknatıslarla haznelerde karmaşık manyetik alanlar oluşturuldu.
Bilim adamları, bu engelleme ve şaşırtma dolu yolculuktan sonra denizde bir noktada durup ıstakozları salmaya başladılar. Istakozlar serbest kaldıkları anda gözlerinin kapalı da olmasına karşın ilk yakalandıkları yerin yönünü kolaylıkla buldular. Istakozlar suya bırakılır bırakılmaz evlerinin yolunu tuttu. Bilim adamları ıstakozların hiçbir şaşkınlık dönemi geçirmediğini gözlemlediler.
Istakozlardaki Gizli Pusula
Böyle mükemmel bir yeteneğin kaynağı bilimsel olarak henüz gösterilebilmiş değil. Bununla birlikte bazı araştırmacılar, canlıların yön bulma yeteneklerinde dünyanın manyetik alanından faydalandıklarını düşünüyor. Bu bilim adamları, canlıların vücudunda gizemli bir pusula bulunduğunu düşünüyor. Ancak ıstakozların bu yeteneğini açıklamada pusula benzetmesi de yetersiz kalıyor.
New York'taki Cornell Üniversitesi'nden nörobiyoloji ve davranış profesörü Charles Walcott :
"Birçok hayvanın dünyanın manyetik alanlarını bir araç olarak kullandığını biliyoruz" diyor ve ekliyor: "Ama eğer kaybolmuşsanız bir pusula size nerede olduğunuzu söylemez".(1)
Boles, ıstakozlardaki yeteneğin üstünlüğünü vurguluyor: "Bu test kesinlikle birçok hayvanın geçemediği bir testtir. Testi geçebilmeleri, bir şekilde, bulundukları noktayı an ve an bildiklerini gösteriyor. İçlerinde birşey bulunuyor olmalı".
Böylece deneyde kullanılan ıstakozların, vücutlarında bir tür harita oluşturdukları ve kalkış noktasından itibaren koordinat takibi yapabildikleri ortaya çıkıyor. Bilim adamlarının çözemediği bu mekanizma, bir yolcu uçağındaki elektronik radar sistemleri gibi çalışıyor.
Bilim adamlarını en çok şaşırtan şey ise bu mükemmel sisteme sahip ıstakozun nispeten basit bir sinir sistemine sahip olması.
Boles bu konuda şunları söylüyor: "Burada asıl büyük konu, omurgasızların nispeten basit sinir sistemlerine sahip olmaları. Çoğu kişi böyle bir işi yapmada gerekli zihinsel kapasiteleri olmayabileceğini düşünüyor".
Bu noktada bazı sorular karşımıza çıkmaktadır:
• Istakozlar basit bir sinir sistemine sahip olmalarına karşın nasıl böyle zor bir işi başarabilmişlerdir?
• Gözleri kapalı olduğu halde 37 kilometrelik yolculuk boyunca doğru izi nasıl takip edebilmişlerdir?
• Bu canlının küçücük beyninde, bu kadar geniş bir alanın haritası nasıl oluşabilir?
• Dünyanın elektromanyetik alanını nasıl algılıyor olabilir?
• Elektromanyetik alandaki bilgileri bedeninde nasıl yorumluyor olabilir ?
Istakozların tüm bunları başarması bir mucizedir. Şimdi kendinize şu soruyu sorun ve düşünün:
Büyük bir çölde bulunduğunuzu farzedin. Bulunduğunuz noktadan bir jipe bindirilip gözünüz ve kulağınız kapalı olduğu halde 200 kilometre uzağa götürülüp bırakıldığınızı düşünün. İlk başta başladığınız noktaya dönme şansınız var mıdır? Elbette, hayır !
Peki ama bu özel yön bulma sistemi ıstakozda nasıl ortaya çıkmıştır? En basit bir pusulayı ele alacak olsanız bile bunun özel olarak tasarlandığı açıktır. Pusuladaki iğne, özel olarak işaretlenmiş yönler, cam kaplı muhafazası bunun özellikle yön bulmak için tasarlanmış olduğunu göstermektedir. Istakoz bedeninin bir pusuladan çok daha etkili çalıştığı açıktır. Tüm bunlar ıstakozdaki sistemin özel olarak tasarlandığını ortaya koymaktadır.
Allah ıstakozu yaratmış ve bu özel sistemle donatmıştır. Yüce Allah tüm canlıları yaratandır ve O, kusursuzca varedendir.

Merhaba

Blogumda deniz canlıları özellikle omurgasızlar hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım.Umarım sizler için faydalı olur.